22 Nisan 2012 Pazar

Anayasa da Egemenlik

1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası  /  Birinci Kısım- Genel Esaslar
VI.Egemenlik
Madde6.- Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz.Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.
XI.Anayasanın Bağlayıcılığı Ve Üstünlüğü
Madde 11.-Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.

Egemenlik Ve Meclis

Atatürk, Milli Mücadelenin başlangıcından, kendisinin hayat veda ettiği ana kadar, her fırsatta milli egemenliği Türk toplumuna benimsetmeye çalışmış, her zaman kişisel yönetimin sakıncalarıyla milli egemenliğin üstünlüklerini çarpıcı şekilde karşılaştırmıştır.Çağdaş bir topluma ve çağdaş bir devlete yakışan yönetim şekli, ancak milli egemenliğe dayanan sistemdir.Saltanatın kaldırılmasıyla ilgili Büyük Millet Meclisi görüşmeleri sırasında söylediği şu sözler, bunun en güzel ifadesidir.

'' Cihan tarihinde bir Cengiz, bir Selçuk, bir Osman devleti tesis eden ve bunların hepsini hadiselerde tecrübe eyleyen Türk Milleti bu defa doğruda doğruya kendi nam ve sıfatında bir devlet tesis ederek bütün felaketlerin karşısında doğuştan taşıdığı kabiliyet ve kudretle yerini aldı.Millet mukkadderatını doğrudan doğruya eline aldı ve milli saltanat ve egemenliği bir şahısta değil, bütün fertleri tarafından seçilmiş vekillerinden meydana gelen bir yüce Mecliste temsil etti.İşte o Meclis, yüce Meclisinizdir'' Gazi Mustafa Kemal Atatürk

Milli Egemenlik

Milli devlet ve tam bağımsızlık ilkeleriyle birlikte Atatürk'ün devlet anlayışının temellerini oluşturan üçüncü ana ilke, milli egemenliktir.Milli egemenlik, devlet içinde en üstün buyurma kudreti olarak tanımladığımız egemenliğin, millete ait olduğunu ifade eder.Bu anlamda milli egemenlik, kişi veya zümre egemenliği ile, yani monarşik veya oligarşik yönetim biçimleriyle kesinlikle bağdaşmaz.

''Bir millet, varlığı ve hakları için bütün kuvvetiyle, bütün fikri ve maddi güçleriyle alakadar olmazsa, bir millet kendi kuvvetine dayanarak varlığını ve bağımsızlığını temin edemezse, şunun bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz...Bu sebeple teşkilatımızda milli güçlerin etken ve milli iradenin egemen olması esası kabul edilmiştir.Bugün bütün cihanın milletleri yalnız bir egemenlik tanırlar: Milli Egemenlik...''   Gazi Mustafa Kemal Atatürk

Hepinizin Ulusal Egemenlik Bayramınızı Kutlarım.

Saygılarımla

Murat Toz

15 Nisan 2012 Pazar

Sosyal Demokrasi

Sosyal demokrasi

Vikipedi, özgür ansiklopedi kaynakları kullanılmıştır
Atla: kullan, ara
Sosyal Demokrasi ya da Merkez Sol, kapitalizmin yarattığı eşitsizlik ve adaletsizlikleri demokratik sistem içinde kabul edilebilir düzeye indirmeyi amaçlayan siyasi ideoloji.
Sosyal Demokrat partiler, Sosyalist Enternasyonal çatısı altında örgütlendi. Sosyalist Enternasyonal'in tanımına göre, sosyal demokrasi, özgürlük, eşitlik, adalet ve dayanışma temellerine oturur.
Sosyal demokrasi olgusu, 19. yüzyılın ikinci yarısından beri emekçi sınıfların yürüttüğü sosyal ve siyasal mücadeleler ile egemen sınıfların verdikleri ödünler sonunda varılan uzlaşmanın ürünüdür.Bu süreçte klasik liberal demokrasinin temellerini oluşturan değerler sistemi (kapitalizm,siyasal demokrasi,çoğulculuk vb) korunmuş, ama sosyal adalet, sosyal devlet, sosyal haklar gibi yeni değerlerle beslenmiştir
Sosyal Demokrasi hareketi önceleri Vladimir Lenin gibi devrimci sosyalistleri de kapsıyordu. Daha sonra evrimci yaklaşım baskın çıktı ve sosyal demokrasi proleter devrime karşı bir ideoloji halini aldı. Sosyal demokrasinin bu evrimci yaklaşımının en önemli temsilcisi, Eduard Bernstein'dır.
Sosyal demokrasi anlayışının devlete sosyal ödevler yükleyip ekonomik yaşama halk kitleleri yararına müdahale olanakları sağlaması sınıflararası farklılık ve gerginlikleri yumuşatıcı bir rol oynamış, kapitalizmi ve Batı tipi demokrasiyi aşmayı amaçlayan radikal devrimci akımlara karşı da bir set oluşturmuştur.Bu açıdan, bir olgu ve anlayış olarak sosyal demokrasi, sosyal demokrat akım ve hareketlerin 20. yüzyıldaki felsefe ve programlarına denk düşer.
Devrimci sosyalistler, sosyal demokrasiyi kapitalizmle işbirliği yapmakla suçlar, "reformizm" adını verir. "Reformist", sol ideoloji taraftarları arasında aşağılayıcı bir tanımdır.

Dünyada sosyal demokrasi [değiştir]

Sosyal demokrasi bir üçüncü yoldur, eski solla yeni sağ arasında refah devletine yakın, sanayileşmeci bir Batı Avrupa siyasal akımıdır. Genel oy, özgürlükler ve hakların savunulması amacıyla İkinci Enternasyonal'de güçlü bir akım olmuştur. Almanya'da SPD'nin ortaya çıkışı, İskandinav ülkelerindeki hareketler, Avusturya demokrasisi bu akıma yön vermiştir.
Britanya'da Fabianizm'in etkisi ve İşçi Partisi'nin yapısı ihtilalci olmayan revizyonist hareketleri ortaya çıkardı. Demokratikleşme sayesinde sosyal hareket gerçekleşecekti, Bernstein devrimin olacağına inanmıyordu. Hiçbir telos yoktu, proletarya devrimi yoktu. Kautsky, Babel demokrasiyi amaç edindiler. İkinci Enternasyonal'den kopanlar, Rosa Luxemburg ve Spartakistler devrimci hareket içinde kalmaya devam ettiler. Sosyal demokratlar giderek Marksizm'den koptular. 1929 ekonomik krizinden sonra Keynesçilik ve plancılık kuramları sosyal demokrasiyi daha çok etkiledi.
İskandinav sosyal demokratları üretim araçlarının mülkiyeti yerine üretilen eşyanın adil bölüşümünü savunmaya başladı. 60'lardan 80'lere kadar sosyal demokrat iktidarlar Avrupa'da hükümet oldu. Ancak, refah devleti politikalarının sona ermesiyle Yeni Sağ'ın yükselişine karşı yeni kuramlar üretildi. İktisadi kuramlar öne çıktı ve Friedmancılık tesirinde kalan sağ iktidarlara, Reagan ve Thatcher'a karşı Tony Blair'in küreselciliği, ulusaşırıcılığı işçi sınıfından rağbet gördü.
İsveç, 2007'ye kadar sosyal demokrasinin kalesi olarak gözüküyordu. Ancak neoliberal akım orada da etkili oldu ve İsveç'teki bütün sosyal eşitlik kuralları, liberallerin müdahalesi ile yerlerini serbest bir ekonomiye bıraktı.

Türkiye'de sosyal demokrasi [değiştir]

Türkiye'de sosyal demokrasi,1970'li yıllarda Bülent Ecevit'in CHP başına geçmesi ile hayat bulmuştur.Bülent Ecevit,uygulamada Amerikan ambargoları ve ülkedeki nakit sıkıntıları yüzünden başarılı olamamıştır. Buna rağmen sendikalaşma ve hakların korunması konusunda verdiği destek ile sosyal demokrasinin ülkede tutulmasını sağlamıştır.
1980'deki darbeden sonra sosyal demokrasi duraklama noktasına gelmiştir.Ancak kısa sürede toparlanma gösterilmiştir.Bu kez sahneye SODEP çıkmış ve HP ile birleşerek SHP'yi kurmuştur. İsmet İnönü'nün oğlu olan Erdal İnönü liderliğindeki parti yine başarılı olmuş ve hükümete kadar yükselmişti. Diğer taraftan siyasi yasağı süren Bülent Ecevit liderliğinde 1985'te kurulan DSP de sosyal demokratik partiler arasına katıldı. 1992'de ise CHP yeniden açıldı ve Deniz Baykal başkanlığındaki parti, Erdal İnönü'nün istifa etmesiyle zayıflayan SHP'yi de bünyesine katarak siyasi yaşamına devam etti.
1994'te SHP, CHP ve DSP'nin ayrı ayrı seçimlere girmesi, partilerin zayıf kalmasına yol açtı. 1995'te CHP ve DSP iki ayrı parti olarak yola devam etti. Bülent Ecevit ve Deniz Baykal arasındaki kavgalar, partilerin birleşmesini engelliyordu. Bu olay sürekli olarak solcu çevreleri alternatif arayışlarına ve büyük tepkiler göstermeye itti. Ancak 2 partinin birleşmesi olası gözükmedi.
1999 yılındaki seçimlerde sosyal demokrasi yeniden iktidara geldi. DSP %22 oy alarak hükümetin lider partisi oldu. Bu dönemde yine başarısızlıklar ve ulaşılamayan hedefler meydana geldi ve 1999 depremi ile 2001 krizi DSP'nin zora girmesine neden olan iki hareket oldu. 2002'deki seçimlerde yine 3 sosyal demokrat parti vardı. Bu kez İsmail Cem'in YTP'si de seçimlere katıldı.Ancak DSP ve YTP %1'er oy alabilirken, CHP %19 oy alarak ana muhalefete geçti.Bu sonuç, Türk solunun birleşmesindeki ilk adım oldu.
2007 yılındaki seçimlerde ise DSP seçimlere girmeyip, CHP listelerinden seçimlere dahil olmayı kabul etti. Bunda çoğunluğunu sosyal demokratların oluşturduğu cumhuriyet mitinglerinin büyük payı vardı. SHP de seçimlere bu partilerin hakları doğrultusunda girmeyince, sosyal demokratlar 30 yıl sonra seçime tek parti ile girdi. CHP bu seçimlere büyük umutlarla girmesine rağmen, oy sayısını çok fazla arttıramamış ve yine ana muhalefet olmuştur. 2010 yılında Sosyal demokrasi'nin Türkiye'deki kalesi olan CHP'nin genel başkanlığına, 2009 İstanbul Belediye Başkanlığı seçiminde halka yakınlaşan Kemal Kılıçdaroğlu seçildi. CHP, hakim politika yönünü yine sosyal demokrasiye çevirdi. Kılıçdaroğlu göreve geldikten sonra 2011 genel seçimlerinde partinin oy oranı %5 yükseldi. Fakat yine anamuhalefet olarak kaldı.

Çoğulcu Demokrasi

Çoğulcu demokrasi

Vikipedi, özgür ansiklopedi kaynakları kullanılmıştır
Atla: kullan, ara
Çoğulcu demokrasi(nispi demokrasi), çoğunluğun mutlak hakimiyetini reddeden, azınlıktakilerin siyasal ve kültürel haklarının kabul edilmesi gerektiğini ve azınlığın da bir gün çoğunluk olabilme hakkının verilmesini savunan demokrasi anlayışıdır.
Demokrasinin gelişim sürecinde, çoğunluğun devlet yönetimindeki kararlarının mutlak olması, azınlık haklarını kısıtlayabileceği kaygısı çoğulcu demokrasiyi ortaya çıkarmıştır.'Azınlıkta veya muhalefette olanların korunması, düşüncelerin serbestçe hiçbir baskıyla karşılaşmadan söylenebilmesi çoğulcu demokrasi için şarttır.'[1]'Çoğulcu teoride otoritenin dağıtılması devletin aceleyle ve düşünmeden hareket etmesini engeller, aynı zamanda önemli güç merkezlerinin uyuşmaması durumunda da herhangi bir adımın atılmasını önler.'[2]

Özellikleri [değiştir]

  1. Yürütme gücünün kuvvetli ve geniş partiler koalisyonu tarafından yapılması
  2. Kuvvetler ayrılığı ilkesi
  3. İktidarın bölüşülmesi ilkesi,
  4. Çok partili sistem
  5. Yarı-temsîli sistem
  6. Yazılı anayasa ile hükümet yetkilerini kesin olarak sınırlama
  7. İki meclisli parlamento mode

Kuvvetler Ayrılığı

Kuvvetler ayrılığı

Vikipedi özgür ansiklopedi kaynağı kullanılmıştır.
Kuvvetler ayrılığı, Fransız aydınlanmacı düşünür Baron de Montesquieu tarafından ortaya atılmış olan, demokratik devlet yönetimini düzenleyen bir modeldir.
Bu model içinde devlet çeşitli birimlere ayrılmıştır, her birimin ayrı ve bağımsız gücü ve sorumluluk alanları vardır. Bunun yanında her birim bir diğerinin güç kullanımı üzerine sınırlamalar getirebilmektedir. Devlet birimleri genel olarak yasama, yürütme ve yargıdan oluşur. ABD sistemine göre bu birimler "hükümet birimleri" olarak adlandırılırken diğer sistemlerde "hükümet" yalnızca yürütme birimini ifade eder.
Kuvvetler ayrılığı ilkesinin taraftarları bu ilkenin demokrasiyi koruduğunu ve zorba, totaliter hükümetlere engel olduğunu savunurlar. Bu ilkenin karşıtlarına göre ise ilkenin demokrasiyi koruması bir yana bırakılırsa, kuvvetler ayrılığı aynı zamanda yönetimi yavaşlatmakta ve/veya yürütme diktatörlüğünü desteklemekte; hesap verilebilirliği düşürmekte ve yasamanın gücünü azaltmaktadır.
Günümüzde tam olarak uygulanan bir kuvvetler ayrılığı veya bir kuvvetler birliğinden söz edilemese de, pek çok yönetim sistemi açık bir şekilde kuvvetler ayrılığı ya da kuvvetler birliği ilkesine dayanmaktadır.

Montesquieu'nun teorisi [değiştir]

Montesquieu, politik gücü yasama, yürütme ve yargı olarak üçe ayırmıştır. Kendisi bu fikrini İngiliz yönetim biçimine dayandırmaktaydı. Buna göre İngiliz yönetim sisteminde güç kral, parlamento ve mahkemeler arasında paylaşılmıştı. Montesquieu'yü eleştiren sonraki yazarlara göre Montesquieu hatalı olarak böyle bir dayandırma yapmıştı, çünkü o zamanlarda Büyük Britanya'da yasama, yürütme ve yargı birbirleriyle ilişki içindeydiler[kaynak belirtilmeli].

Kuvvetler ayrılığı ve kuvvetler birliği [değiştir]

Demokratik yönetim sistemi düzenlenirken başkanlık sistemi ve parlamenter sistem arasında belirli bir seçim yapılır, bu seçim tama miyle uygulanacak bir düzen seçimi olmak zorunda değildir. Başkanlık sisteminde kuvvetler sert bir şekilde ayrılmışken parlamenter sistemde daha ılımlı bir yapı gözlenir.kesinlikle parlamenter sistem için kuvvetler birliği ilkesi yapılmaması gerekmektedir. Bununla birlikte "karışık sistemler" de vardır, yönetim sistemi iki ana sistemin ortasında daha yakındır, örneğin Fransa'daki şimdiki yönetim şekli (5. Cumhuriyet)[kaynak belirtilmeli].
Kuvvetler birliği ilkesine göre bir yönetim birimi (genellikle seçilerek gelen yasama birimi) diğerlerinden üstündür ve diğer birimler bu birime hizmet ederler. Kuvvetler ayrılığı ilkesine göre ise her birim büyük oranda (tama miyle olmasa da) bağımsızdır. Bağımsızlıktan kasıt her birimin diğer birimlerden bağımsız olarak seçilmesi ya da en azından varlığının diğer birimlere bağlı olmamasıdır.
Buna göre, kuvvetlerin birliği sistemlerinde (en ünlü örneklerden Birleşik Krallık'ta mesela) yasama kurumu halk tarafından seçilir ve yasama daha sonra yürütme birimi hükümeti "yaratır". Kuvvetlerin ayrılığı sistemlerinde ise yürütme birimi üyeleri yasama tarafından değil, başka çeşitli yollarla (örneğin seçimlerle) seçilirler. Parlamenter sistemlerde yasama biriminin süresi dolduğunda yürütme biriminin de süresi dolmuştur. Başkanlık sistemlerinde ise yürütme biriminin süresi yasama süresine bağlı değildir, süreleri aynı zamanlarda dolabilir veya dolmaz. Burada önemli nokta yürütme biriminin seçiminin yasama biriminden bağımsız olmasıdır. Buna rağmen, yürütme biriminin partisi eğer mecliste çoğunluğa sahipse, başkanlık sisteminde de belirli bir derece "kuvvetlerin birlikteliği" etkisi görülebilir. Böyle durumlar anayasal hedefleri engelleyebilir, ve/veya halk tarafından büyük oranda benimsenen "yasama biriminin daha demokratik, halka daha yakın olduğu" fikrini baltalayabilir. Bu durumda yasama birimi sadece bir "danışma meclisi" konumunu alır ve yürütmeyi hatalara ve fiyaskolara karşı sorumlu tutmakta isteksiz olabilir.

Frenler ve Dengeler sistemi [değiştir]

Bir birimin diğerlerinden üstün olmasını engellemek ve birimleri birlikte çalışmaya teşvik etmek için, kuvvetler ayrılığını uygulayan yönetim sistemleri "frenler ve dengeler"i ni geliştirdiler. Bu terim de Montesquieu'e atfedilmektedir. Frenler ve dengeler sistemine sayesinde bazı birimler diğer birimlere etki edebilirler (örneğin Amerikan başkanının Kongreden geçen yasaları veto etme hakkının olması veya Kongrenin federal mahkeme kararlarını değiştirebilmesi gibi). Kuvvetler ayrılığı ilkesini benimsemiş her ülkenin kendine özgü bir "frenler ve dengeler" sistemi vardır. Ülke yönetimi başkanlık sistemine ne kadar yakınsa birimler arasında çekler o kadar çoktur ve birimler göreli güçleri bakımından o kadar eşittirler.
YasamaYürütmeYargı
  • Yasa çıkarma gücü
  • Vergi çıkarma gücü, borç alma ve bütçe hazırlama gücü
  • Genellikle savaş ilan etmek için tek yetkili
  • Soruşturma açma yetkisi, özellikle yürütme birimine karşı
  • Çoğunlukla yürütme biriminin başına birini atama gücü
  • Bazen mahkemelere yargıç atama gücü
  • Anlaşmaları onaylama gücü
  • Başkan bazen yasaları veto edebilir.
  • Meclis tarafından azledilmeyi de göze alarak bazı yasaların uygulanmasına karşı çıkabilir
  • Çeşitli amaçlar için ayrılmış bütçeyi harcamayı reddedebilir.
  • Savaş yönetimi (askeriyenin operasyonel yönetimi)
  • Çeşitli durum ilanlarına yetkilidir (acil durum, afet ilanları gibi), yasalara uygun düzenlemeler çıkarabilir ve yürütme emirleri verebilir.
  • Genellikle yargıçları atar
  • Bazen suçluların affedilmesini sağlar
  • Hangi durumlarda hangi yasaların uygun olduğuna karar verir
  • Bir yasanın anayasaya aykırı olup olmadığını denetler
  • Yasaların yorumlanmasında ve anlaşmazlıklarda uygulanmasında tek yetkilidir
  • Bazen, bazı yasaların daha önemli yasalarla (örneğin anayasa ile) uyumlu olmaması durumunda bu yasaları geçersiz kılabilir
  • Suçluların idaresine karar verme gücü
  • Kanıtların bulunması ve gerekli dokümanlarının oluşturulmasına zorlama gücü
  • Temyiz işlemi tutarlı uygulamaları gerektirir ama tek tek davalar için karar verme yetkisi düşük makamda bulunan yargıçların yetkisinde olabilir (bu yargıçların ne kadar yetkili oldukları davaların tipine göre değişebilir)
  • Sadece gerçek kişiler tarafından öne sürülen gerçek anlaşmazlıklar üzerinde karar verebilme yetkisine sahiptir
  • Kendi üyelerinin idaresi
  • Genellikle diğer birimler tarafından sebep gösterilmeksizin görevden alınamazlar

Bakiye durumunu dengede tutmak [değiştir]

Yasama ve yürütme birimlerinin teorideki bağımsızlığı bir miktar bu iki birimin ayrı ayrı seçilmelerinden ve halka karşı doğrudan sorumlu olmalarından kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte birimlerin birbirlerinin işlerine müdahalesini engellemek için yargısal önlemler de vardır. Yargısal bağımsızlık yaşam boyu görevlendirme, gönüllü emeklilik ve yasama tarafından çok zor görevden alınabilmeleri sayesinde sağlanmaktadır. Yakın zamanda çeşitli yargıçlara taraf tuttukları ve yasa yorumlama güçlerini kötüye kullandıkları suçlamaları yapılmıştır.
Üç devlet biriminin güçlerini sınırlayan yasal düzenekler çok büyük oranda halkın fikirlerine (kamuoyuna) dayanmaktadırlar. Kamuoyu, yasal otoritenin meşruiyetine ve fiilen uygulanmasına olanak sağlar. Çek ve bakiye sistemi aynı zamanda kendi kendine yönetilebilir bir sistemdir. Gücün suistimali caydırıla bilinir ve gücü elinde toplama durumu da diğer iki birimin düzeltmesi sonucu engellenebilir. Böyle bir durumda düzeltme kendiliğinden gelmez ve diğer iki birimin aktif olarak bu durumu engellemesi gerekir. Birimlerin bağımsızlığının ve -biraz da bunun bir sonucu olarak- tarafsızlığının önemi burada ortaya çıkmaktadır. Böylece tiranlığın ve totaliter bir yönetimin önüne geçilebilir.
Kaynakça
[değiştir]